19 Aralık 2012 Çarşamba

Ozon Tabakasının Delinmesi



Ozon deliği, 1970'lerin sonundan beri kutuplar üzerindeki stratosferde (ozon tabakası) ilkbaharda görülen ozon hacmi düşüşünü ifade eder.
Stratosferdeki bu olay dışında yine ilkbaharda troposferde de ozon delinmesi gözlenmektedir.
Ozon delinmesinin başlıca nedeni atomik halojenlerin ozon moleküllerini tahrip etmesidir. Bu halojen atomlarının başlıca kaynağı suni halokarbonlardır(kloroflorokarbonlar - CFCfreonlar ve halonlar). Bu bileşikler yüzeyde salındıktan sonra stratosfere taşınır ve tahrip mekanizması başlar.
Halokarbon salınımının artmasıyla ozon deliğinin genişlediği gözlenmiştir. Ozon tabakası dünyaya ulaşan zararlı morötesi ışınları süzerek engellediği için Ozon deliği dünya çapında endişe doğurmuş ve Montreal Protokolü ile ozona zarar veren gazların üretimi yasaklanmıştır. Ozon deliğinin cilt kanseri vekatarakt gibi hastalıkları artırdığından, bitkilere ve planktonlara zarar verdiğinden şüphelenilmektedir.

ozon tabaksı Çeşitli amaçlar için üretilen kloroflorokarbonlar (CFC) ozon tabakasını inceltmekte, bunun sonucunda çevre ve insan sağlığı olumsuz etkilenmektedir.Ozon molekülleri atmosferde bulundukları yere göre farklı karakteristik özellikler gösterirler. Stratosfer tabakasındaki ozon canlılar için yararlı olup, buna karşılık dünya yüzeyine yakın atmosfer tabakasında (troposferde) bulunan %10 oranındaki ozonun yıkıcı etkisi bulunmaktadır. Atmosferdeki diğer moleküllerle reaksiyona giren ozonun, bitki ve hayvanların canlı dokularına çeşitli zararları bulunmaktadır. Atmosferdekiozonun yaklaşık %90'ı yeryüzünden itibaren 10-40 km. arası yükseklikte ve stratosfer tabakasında bulunur. Bu bölgedeki ozonun özelliği; tüm canlı varlıkları, doğal kaynakları ve tarımsal ürünleri olumsuz yönde etkileyen ultraviole (UV) ışınlarını absorbe etmesidir. Ozon yoğunluğunun ultraviole ışınlarını tutma görevini yapamayacak kadar azalması, "ozon tabakasının delinmesi" olarak adlandırılmaktadır. Ozon tabakasının incelmesi sonucunda; UV-b radyasyonu artmakta ve insanların bağışıklık sistemleri zarar görmekte, görme bozukluğuna ve deri kanserine yol açmaktadır.

          
 Ozon tabakasının incelmesine sebep olan ve kloroflorokarbon ihtiva eden maddelerin başında klor türevleri, plastik köpükler (strafor), spreyler, aerasoller ve yangın söndürücüler gelmektedir.

       Ozon, 3 oksijen atomundan oluşan molekülleriyle zehirli, renksiz bir gazdır ve atmosferin üst katmanlarında yer alır... Gökyüzünün mavi renkte görünmesi bu gaz sayesinde olmaktadır. Sıvı halde lacivert renge dönüşen ozon gazı, dünyayı güneşten gelen morötesi radyasyona karşı korumaktadır. Ancak bu gaz aynı zamanda canlılar için çok tehlikelidir. Maruz kalındığında gözleri, burnu ve boğazı tahriş ederek solunum sistemini tahrip eder. Çok az insan ozonun ne kadar öldürücü olduğunun farkındadır. Bir gramın iki yüzde biri miktarda ozon almak öldürücü olabilir. Bir saç spreyi kutusuna saf ozon konduğu düşünülecek olursa, bu kutunun tam 14.000 kişiyi öldürebileceği söylenmektedir.
      Ozon tabakasının incelmesi canlıların radyasyona maruz kalmasıyla eşdeğer sonuçlar yaratıyor. Bunun sonucunda kanser hızla artıyor. Canlıların DNA şifrelerinin bozulması ve yaşamın sona ermesi de muhtemel sonuçlar arasında. Ozon tabakasında yüzde birlik bir incelme ABD’de deri kanserinden yılda beş bin kişinin ölmesine neden oluyor.
Bu soruna neden olan kloroflorokarbon (CFC) gazları, buzdolapları, klimalar ve çözücülerde yer alıyor. 1992′deki Rio zirvesinde bu gazların kullanımının azaltılması kararı alındı ama hayata geçirilmedi.
Ozon tabakasına zarar vermediği için CFC yerine kullanılan HCFC gazları ise sera etkisi yapıyor.
Dünyanın önde gelen dev şirketleri ICI ve Du Pont her iki gazın üretim izinlerine sahip ve bu gazların kullanımında ısrarlılar. Çünkü bu sayede yüz milyarlarca dolar kâr elde ediyorlar. Bu iki şirket ve diğer çokuluslu şirketler, yürüttükleri lobi faaliyetleri ile yaptıkları yatırımları korumak için alınacak her türlü önlemi bertaraf edebiliyorlar.


Ülkemizin Ozon tabakası'nda delinme yok... 

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılan gözlemler sonucu, Türkiye üzerindeki ozon tabakasında incelme olmadığı belirlendi. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün ''Türkiye'de ozon gözlemleri'' başlıklı çalışması çerçevesinde 1994 yılından bu yana Türkiye üzerindeki ozon tabakasıyla ilgili 176 gözlem gerçekleştirildi. Gözlemlerde Türkiye için hesaplanan aylık ortalama en yüksek değer 388.49 DU (Dobson Birimi-ozon ölçüm birimi), en düşük ise 243.09 DU olarak ölçüldü. Ortalama değer de 312.66 DU olarak tespit edildi. Gözlemlerde, Türkiye'nin üzerindeki ozon tabakasında belirgin bir incelme (azalma, artma veya sıçrama) kaydedilmedi. Dünya Meteoroloji Teşkilatı'nca orta enlemler için yapılan değerlendirmeler sonucu Türkiye için toplam ozon kalınlığı 300-320 DU normal değer olarak kabul ediyor. 

Ozon nasıl ölçülüyor? 

Türkiye'de ozon kalınlığı ozonsonde yöntemi ile ölçüyor. Havadan daha hafif olan hidrojen gazı ile doldurulmuş bir balona bağlanan ozonsendo cihazı atmosferin 30-35 kilometre uzaklığında sıcaklık, nem, basınç, ozona ilişkin veriler elde ediyor. Her ülke ozon kalınlığındaki azalış, kalınlaşma veya sapmayı uzun yıllar ortalamalarını dikkate alarak değerlendiriyor. Ozon tabakasındaki incelme ise en çok kutuplarda görülüyor. Ekvator kuşağı üzerindeki ozon, kutuplara gittikçe yoğunlaşırken, soğuk hava ve güneş radyasyonu ile birlikte reaksiyona geçiyor. Bu durum da ozon tabakasında incelmeye neden oluyor. Dünya ozon ortalaması yaklaşık 300 DU olarak kabul edilirken, coğrafik konuma bağlı olarak 230-500 DU arasında değişiyor. Ozon tabakasındaki azalma, daha fazla UV-b (yeşil) radyasyonun
un yeryüzüne ulaşarak canlılar üzerinde genetik zararlara yol açarken, insanlarda güneş yanığı ve cilt kanseri gibi sorunlara neden oluyor.

18 Aralık 2012 Salı

Sera Etkisi ve Küresel Isınma

Sera Etkisi 



Sera etkisini anlatan şema
Dünya, üzerine düşen güneş ışınlarından çok, dünyadan yansıyan güneş ışınlarıyla ısınır. Bu yansıyan ışınlar başta karbondioksitmetanve su buharı olmak üzere atmosferde bulunan gazlar tarafından tutulur, böylece dünya ısınır. Işınların bu gazlar tarafından tutulmasına sera etkisi denir. Atmosferde bu gazların miktarının artması Yerküre'de ısınmayı artırır.
Günümüzdeki tehlike, karbondioksit ve diğer sera gazlarının miktarindaki artışın bu doğal sera etkisini şiddetlendirmesinde yatmaktadır. Binlerce yıldır dünyamızdaki karbon kaynakları kararlı kalırken, şimdi modern insanoğlu aktiviteleri, fosil yakıtlarin kullanımı, ormanların yokoluşu, aşırı tarım yapılması, atmosfere büyük miktarlarda karbondioksit ve diğer sera gazlarının atmosfere salınmasına sebep olmaktadır.
Küresel ısınma, sera etkisiyle atmosferin periyodik olarak sıcaklığının artarak ısınması olup, doğal bir süreçtir. İnsanların aktiviteleri sonucunda atmosfere, özellikle gazların girdileri arttığından etki giderek fazlalaşmaktadır. 16.02.2001 tarihinde Cenevre’de açıklanan BM Çevre Raporu'na göre 21. Yüzyılda, ortalama hava sıcaklığının 1.4 °C ile 5.3 °C arasında artacağı, buzulların erimesiyle denizlerin 8–88 cm kadar yükseleceği, uzun vadede dünyanın fiziksel yapısında geri dönüşümü olmayan değişiklikler ortaya çıkacağı, Afrika kıtasında, tarım rekoltesinin düşeceği, ortalama yıllık yağış miktarının azalacağı, su sıkıntısı görüleceği, Asya kıtasında, kurak ve tropik bölgelerde yüksek sıcaklıklar, seller ve toprak bozulması, kuzey bölgelerinde ise tarım rekoltesinde artış görüleceği, tropik kasırgaların artacağı, Avrupakıtasında, güney bölgelerinin kuraklığa eğilimli hale geleceği, Alp Dağları buzullarının yarısının 21. Yüzyılın sonunda yok olacağı ve tarım rekoltesinin azalacağı, Kuzey Avrupa’da ise tarım rekoltesinin artacağı, Lâtin Amerika’da kuraklık olacağı, sellerin çok sık tekrarlanacağı, tarım rekoltesinin azalacağı, sıtma ve koleranın artacağı, Kuzey Amerika’da tarım rekoltesinin artacağı, özellikle Florida ve Atlantik kıyılarında deniz seviyesinin yükseleceği, büyük dalgaların oluşacağı ve sellerin görülebileceği, sıtma ve ateşli humma gibi hastalıkların artacağı, sıcaklık ve nem artışıyla ölüm oranının artacağı, Polar bölgelerde buzulların eriyeceği, bitki ve hayvan türlerinin sayısının ve dağılımının etkileneceği, buzulların erimesiyle bağlantılı olarak deniz seviyesi her yıl 0.5 cm kadar yükseleceğinden, gelecek 100 yıl içerisinde mercan kayalıklarının zarar göreceği, çok sayıda küçük ada ve kıyı kentlerinin sulara gömüleceği gibi öngörülere yer verilmekte ve dünyanın bilinmezlerle dolu bir geleceğe doğru yol aldığı ortaya konmaktadır. Küresel ısınma üzerinde en etkili gaz olan karbondioksit emisyonlarını % 5 oranında azaltmak için bütün ülkelerin doğayı etkilemeyen yeni endüstri politikalarını devreye sokmak zorunda olduğu belirtilmektedir.

Sera etkisinin zararları nelerdir?

1- Buzulların erimesi.
2- Okyanusların yükselmesi.
3- Kıyı kesimlerde toprak kayıplarının artması.
4- Bazı yerlerde kasırgalar seller ve taşkınların şiddeti ve sıklığı artar.
5- Bazı yerlerde uzun süreli şiddetli kuraklıklar ve çölleşmeler görülür.
6- Kışın sıcaklıklar artar.
7- İlk bahar erken gelir.
7- Sonbahar geç gelir.
8- Hayvanların göç dönemleri değişir.
9- Bu mevsim değişikliklerine dayanamayan hayvanlar ve bitkiler azalıyor ya da tamamen yok oluyor.
10- İnsan sağlığını doğrudan etkiler. Bilimadamları iklim değişikliklerinin kalp solunum yolu bulaşıcı alerjik ve bazı diğer hastalıkları tetikleyebileceği görüşünde.

Sera etkisi ve küresel ısınma

Dünya atmosferi çeşitli gazlardan oluşur. Ayrıca küçük miktarlarda bazı asal gazlar bulunmaktadır. Güneşten gelen ışınlar (ısı ışınları/kısa dalgalı ışınlar), atmosferi geçerek yeryüzünü ısıtır. Atmosferdeki gazlar yeryüzündeki ısının bir kısmını tutar ve yeryüzünün ısı kaybına engel olurlar. (CO2, havada en çok ısı tutma özelliği olan gazdır.)
Atmosferin, ışığı geçirme ve ısıyı tutma özelliği vardır. Atmosferin ısıyı tutma yeteneği sayesinde suların sıcaklığı dengede kalır. Böylece nehirlerin ve okyanusların donması engellenmiş olur. Bu şekilde oluşan, atmosferin ısıtma ve yalıtma etkisine sera etkisi denir. Dünya atmosferi cam seralara benzer bir özellik gösterir.
Son yıllarda atmosferdeki CO2 miktarı hava kirlenmesine bağlı olarak hızla artmaktadır. Metan, ozon ve kloroflorokarbon (CFC) gibi sera gazları çeşitli insan aktiviteleri ile atmosfere katılmaktadır. Bu gazların tamamının ısı tutma özelliği vardır.
CO2 ve ısıyı tutan diğer gazların miktarındaki artış, atmosferin ısısının yükselmesine sebep olmaktadır. Bu da küresel ısınma olarak ifade edilir. Bu durumun, buzulların erimesi ve okyanusların yükselmesi gibi ciddi sonuçlar doğuracak iklim değişmelerine yol açmasından endişe edilmektedir.
İnsanların çeşitli faaliyetlerinin küresel ısınmaya katkısı şöyledir:
1- Enerji kullanımı %49,
2- Endüstrileşme %24,
3- Ormansızlaşma %14,
4- Tarım %13'tür.

Küresel Isınma 


1856-2004 arası küresel ortalama yüzey sıcaklığı
Küresel ısınmaatmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda, dünya atmosferi ve okyanuslarının ortalama sıcaklıklarında belirlenen artışa verilen isimdir.
50 yıldır saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır. Dünya'nın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyılda 0.6 (± 0.2) °C artmıştır. İklim değişimi üzerindeki yaygın bilimsel görüş, "son 50 yılda sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkiler oluşturduğu" yönündedir.
Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu düşünülmektedir. Karbondioksitsu buharımetan gibi bazı gazların, güneştengelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğurarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı ileri sürülmektedir.
Bunun yanı sıra 1960'lı yıllarda başlayan "Gamma Işıması Patlamaları" küresel ısınmaya neden oluyor olabilir. Bu patlama ışımaları çok yüksek enerji ve radyasyon yayarak sadece Dünyamızı değil, Güneş'i, Güneş Sistemimizi ve yakın uzayımızı etkilemektedir. Fosil yakıt kaynaklı teoriye göre bu teori daha fazla soruya cevap verebilir niteliktedir. Fosil yakıt kaynaklı teori sadece Dünya'da ki ısınmayı açıklamaya yöneliktir ve güneş sisteminde ki ısınmayı açıklayabilmek noktasında yetersiz kalmaktadır. Oysa ki "gamma ışıması patlamaları"nı temel alan teori daha geniş zamanda soruları cevaplayabilmektedir. Gamma Işıması Patlamalarının etkisiyle daha da ısınmakta olan dünya iç çekirdeği de atmosfere salınmakta olan "iç çekirdek kaynaklı gazları"n çıkışını arttırmaktadır.
Su buharı, diğer sera gazlarından farklı olarak güneşten gelen radyasyonun şiddetine ve gezegenin ortalama ısısına göre sabit olan bağlı bir değişkendir. Dolayısıyla küresel ısınma konusunda pasif etkiye sahiptir. Ancak diğer sera gazları, yer yer bağımsız değişken olarak küresel ısınma üzerinde aktif bir etki yaratabilirler. Örneğin karbondioksit, yoğun volkanik etkinlik sonucu ya da insanlar tarafından fosil yakıtların yakılmasıyla yoğun olarak atmosfere salınabilir. Bu durum, gezegenin ortalama ısısından bağımsız olarak ortaya çıkabilen ve ortalama ısının artması sonucunu doğuran bir etken olarak işlev görür.
Bugün için bilim çevrelerinde küresel ısınmada baş rolün atmosferdeki karbondioksit oranının artmasına bağlanmaktadır. Her ne kadar atmosferdeki karbondioksit,
  • Yeşil bitkilerin fotosentez olayında,
  • Karbondioksitin litosfer yüzeyinde suda çözünmesiyle,
Atmosferden çekilmekte ise de, bu mekanizmaların kapasitesinin üzerinde karbondioksit salınımı, gezegen üzerinde sera etkisi yaratmaktadır.
Su buharı dışındaki sera gazları dolayısıyla gezegen yüzeyindeki ortalama ısının artması, buharlaşmanın artmasına yol açacaktır. Bu ise atmosferde daha fazla su buharı, yani bulut oluşmasına yol açar. Bulutlar, güneşten gelen radyasyonun bir bölümünü dış uzaya yansıtırken bir bölümünü soğurarak ısınırlar, bir bölümünü de yeryüzüne geçirirler. Litosfer ve hidrosfere ulaşan bu radyasyonun da bir bölümü soğurularak ısınmaya yol açarken bir bölümü dış uzaya yansır. Dış uzaya yansıyan radyasyon yeniden bulut kütlesi ile karşılaştığında, aynı olaylar yaşanır, yansıtılır, soğutulur, dış uzaya kaçar.
Bu mekanizma, su buharı dışındaki sera gazlarının atmosferde artması sonucu bulutların sera etkisini artırmakta, küresel ısınmaya yeni bir katkıya yol açmaktadır.
Küresel Isınmanın Etkileri 
Yerküre, Güneş'ten gelen kısa dalgalı ışınımın bir bölümünü yeryüzünde, bir bölümünü alt atmosferde emer. Güneş ışınımın bir bölümü ise, emilme gerçekleşmeden, yüzeyden ve atmosferden yansıyarak uzaya kaçar. Yüzeyde ve troposferde tutulan enerji, atmosfer ve okyanus dolaşımıyla yeryüzüne dağılır ve uzun dalgalı yer ışınımı olarak atmosfere geri verilir. Yeryüzünden salınan uzun dalgalı ışınımın önemli bir bölümü, yine atmosfer tarafından emilir ve daha az Güneş enerjisi alan yüksek enlemlerde ve düşük sıcaklıklarda salınır.
Atmosfer'deki gazların gelen Güneş ışınımına karşı geçirgen, buna karşılık geri salınan uzun dalgalı yer ışınımına karşı çok daha az geçirgen olması nedeniyle Yerküre’nin beklenenden daha fazla ısınmasını sağlayan ve ısı dengesini düzenleyen bu doğal süreç sera etkisi olarak adlandırılmaktadır.

Feedback Mekanizması 

Küresel ısınma için en kötü senaryolar feedback mekanizmaları ile ortaya çıkması muhtemel sonuçlar olarak görülmelidr. Pozitif feedback olarak nitelendirilen bu mekanizmaların işleyişinde küresel ısınma, bir takım yeni risk faktörlerinin ve mekanizmaların açığa çıkışını hızlandırmaktadır. Örneğin kutup bölgelerinde ve Grönland'da buz tabakasının erimesi güneş ışınlarının daha fazla emilmesini sağlarken, Sibirya'da buzlu göl ve bataklıklarda hapsedilmiş metanın açığa çıkmasını sağlar. Yine iklim düzensizliği ve kuraklık bazı bölgelerde bir karbon yakalayıcası olan orman örtüsünü yok edebilir, denizlerin ısınması metanhidratın atmosfere karışmasına yol açabilir.

Dünya 'nın Isınma tarihçesi 

Ölçümlere göre 1860-1900 yılları arasında, denizde ve karadaki küresel sıcaklık her ikisinde de 0,75 °C yükseldi.1979'dan beri kara sıcaklığı deniz sıcaklığının iki katı hızla yükseldi(0.13 °C/onyıl karşın 0.25 °C/onyıl).[4] Uydudan yapılan sıcaklık ölçümlerine göre alt troposferdeki sıcaklık 1979'dan beri, her on yıllık dilimde, 0.12 ile 0.22 °C arasında yükselmiştir. Sıcaklıkların, 1850'den önceki 1000 ile 2000 yıllık dönemler boyunca, Orta Çağ Ilıman Dönemi ve Küçük Buz Çağı gibi kısmi dalgalanmalar dışında, nispeten kararlı bir seyir izlediğine inanılmaktadır.
NASA'nın hesaplamalarına göre, güvenilir ölçümlerin yapılabildiği 1800'lerden beri 2005 yılı, 1998'i geçerek, en sıcak yıl olmuştur. Dünya Meteoroloji Organizasyonu ve BK İklim Araştırma Biriminin hesaplamalarına göre ise 2005, 1998 yılının ardından hala ikinci sıradadır.
Isınma Nedenleri 

İklim sistemi içsel ve insani etkiler, güneş hareketleri ve sera gazları, vb. nedenlerden etkilenmektedir. İklimbilimciler (klimatolog) küresel ısınma konusunda hemfikirdirler.
Bu değişimin detaylı nedenleri açık bir araştırma alanıdır ama bilimsel çoğunluk sera gazlarının son zamanlardaki sıcaklık artışının başlıca nedeni olduğunu belirtmektedir.
Atmosferdeki karbondioksit (CO2) ve metan (CH4) oranlarındaki artış dünya yüzeyinin sıcaklığını yükseltmektedir. CO2 oranındaki artış dünyanın yüzeyini ısıtmakta ve kutuplara yakın buzların erimesine yol açmaktadır. Buzlar eridikçe yerlerini kara veya sular almaktadır. Kara ve suların buza oranla daha az yansıtıcı olması güneş ışınımı emilimini arttırmakta ve dolayısıyla buzullarda daha fazla erimeye yol açmaktadır.
Çözümler Alınacak Önemler 
Sera gazı salımını kontrol edecek günlük hayattaki bazı önlemler şöyle sıralanıyor:


  • Standart ampulü, tasarruf ampulü ile değiştirmek, yılda 75 kilogram (kg) karbondioksit tasarrufu sağlıyor.
  • Daha az araba kullanmak. Daha sık yürüyüp, bisiklet kullanmak ve toplu taşıma araçlarından daha çok faydalanmak. Araba kullanılmayan her 2 kilometre için 0,75 kgkarbondioksit tasarruf edilecektir.
  • Otomobillerin hava ve yakıt filtrelerinin her zaman temiz olmasına dikkat etmek. Çok tozlu ortamlara yaptığınız yolculuklardan sonra mutlaka filtreler temizlenmeli. Kirli filtreler fazla yakıt harcanmasına yol açmaktadır.
  • Geri dönüşüme katkıda bulunmak. Evlerden çıkan çöplerin sadece yarısını geri dönüştürerek yılda 1200 kg. karbondioksit tasarrufu sağlanabilir.
  • Lastikler kontrol etmek. Düzgün şişirilmemiş lastiklerle litre başına alınan yol yüzde 3 oranında artar. Buradan sağlanacak her 4 litre benzin tasarrufu 10 kg. karbondioksiti atmosferden uzak tutar.
  • Daha az sıcak su kullanmak. Suyu ısıtmak için çok fazla enerji kullanmak gerekiyor. Daha az su tüketen bir duş başlığı ile 175 kg, giysileri soğuk su ya da ılık suda yıkayarak da 250 kg. karbondioksit tasarrufu yapabilabilir
  • Ambalajları fazla olan ürünlerden kaçınmak. Çöpü yüzde 10 oranında azaltarak 600 kg. karbondioksit tasarrufu yaptirir.
  • Su ısıtıcısını ayarlamak. Isıtıcıları kışın 2 derece yukarı, yazın 2 derece aşağı ayarlamak. Bu basit ayarlamayla yılda 1000 kg karbondioksit tasarrufu yapilabilir.
  • Elektronik cihazları tamamen kapatmak. Evde ortalama 8 saat stand by konumunda bırakılan TVDVD, müzik seti gibi elektronik cihazlar, yılda 450 kg karbon gazının atmosfere yayılması anlamına gelir.
  • Her yıl en azından bir ağaç dikmek. Bir ağaç ömrü boyunca 1 ton karbondioksit emmektedir.
  • Özellikle ısınmada güneş enerjisi ile çalışan sistemleri kullanmak. Bu çok büyük tasarruflar sağlayacaktır.
  • Ormanlarda piknik yapmak yerine çok az ağaçlık küçük park ve bahçelerde piknik yapmak, orman yangınlarını engelleyecektir
  • Orman içlerinde yakıcı ve yanıcı maddelerle piknik yapılması engellemek. Orman içlerinde daha çok, önceden hazırlanmış yiyeceklerin tüketilmesine izin vermek.
  • Orman içlerinde yapılan pikniklerde kullanılan ve mercek görevi yaparak ormanların yanmasına neden olan cam kırıklarının toplatılması için gönüllü toplayıcı ekiplerinin oluşturmak. Bu sistem yerel yönetimler tarafından oluşturulabilir.


17 Aralık 2012 Pazartesi

Asit Yağmuru



Asidik yağmur, asidik kimyasalların yağmurkarsisçiğ veya kuru parçacıklar halinde düşmesine verilen isimdir. Atmosfere yayılan kükürtdioksit ve azotdioksit gazlarının kimyasal dönüşümlerden geçtikten sonra bulutlardaki su damlacıkları tarafından emilmesi ile oluşur. Daha sonra bu damlacıklar yeryüzüne yağmur, kar gibi yollarla düşerler. Bu toprağın asitlik miktarını arttırır ve tatlı su kaynaklarının kimyasal dengesini bozar.
Havadaki tipik çap konsantrasyonunda oluşan yağmurun pH'ı 5.6 civarındadır. Bu yüzden pH'ı 5.6'nın altındaki yağmur asit yağmuru olarak nitelendirilir.
Ama doğal asit kaynakları yüzünden yağmurun pH'ı zaten 4.5 ile 5.6 arasında değiştiği için 5.0'ın altı daha doğru bir ölçü olarak nitelendirilebilir.
Asit yağmuru akarsuların zehirlenmesi ve yüksek irtifalardaki ormanların zarar görmesinin başlıca sebeplerindendir.






Tarihçe 
Endüstri devriminden beri atmosferdeki kükürt ve azot oksitlerinin seviyesi arttı. Yoğun endüstrinin olduğu yerlerde arasıra 2.4 gibi pH oranları (sirkeninkine eşit) okunmaya başlandı. Çin Halk CumhuriyetiDoğu AvrupaRusya gibi yerlerde ve rüzgarın bulutları bu ülkelerden taşıyıp yağmur bıraktıkları yerlerde asit yağmurları ciddi bir problem olmaya başladı. Bu bölgelerin ortak özelliği kükürt açısından zengin olan kömürü elektrik ve ısı üretiminde kullanmalarıdır. Yerel kirliliği düşürmek için yapılan yüksek bacalar dumanı atmosferin hareketli olan bandına taşıdığı için asit yağmurlarının yayılmasına katkıda bulundu. Asit yağmurlarından en çok nasibini alan yerler kirliliğin kaynağından uzaktaki çap Asit yağmurları ilk olarak Endüstri Devriminin önemli şehirlerindenİngiltere Manchester'da farkedildi. 1852'de Robert Angus Smith hava kirliliği ile asit yağmurları arasındaki ilişkiyi farketti.1894'de keşfedilmiş olmasına rağmen 1960'lara kadar bu olay bilim camiasının ilgisini çekmedi. Ölü göllerden birini inceleyen İlk bilim adamı Kanadalı Harold Harvey oldu.
Adirondack Konsülü santral emisyonlarının azaltılmasını savunan en önemli organizasyonların başında gelir. Yayınladıkları "Acid Rain: A Continuing National Tragedy" (Asit yağmurları: Süregiden bir ulusal trajedi) isimli raporda bu olguyla ilgili önemli bilgileri açıklamışlardır.

Asit yağmurlarına yol açan emisyonlar  :

Asit yağmurlarına yol açan gazların en önemlisi kükürtdioksittir. Kükürtlü bileşiklerin kullanımı üzerindeki kontrol arttıkça nitrojen oksit de önem kazanmaktadır. Senede 70 Tg(S) SO2 fosil yakıt tüketimi ve endstriyel tüketim sonucunda, 2.8 Tg(S) orman yangınlarından, 7-8 Tg(S) de yanardağlardan atmosfere karışmaktadır.

Doğal kaynaklar  

Asit yağmurlarına sebep olan gazların, doğada bulunan en önemli kaynağı yanardağlardır. Karada, bataklıklarda ve okyanusta yaşayan bazı canlılar da bu biyolojik süreçleri sonucu bu gazları yayarlar.

İnsan faaliyetleri

Asit yağmuruna yol açan en önemli faktör insan faaliyetidir. Elektrik üretimifabrikalar ve motorlu araçlar gibi pek çok insan yapımı nesne zararlı gazları atmosfere bırakır. Bu gazlar asite dönüşüp yere geri düşmeden önce yüzlerce km taşınabilirler.Ayrıca asit yağmuruna neden olan sebeblerden en önemlisi parfüm ve deodorantlardır.



                                               


Asit Yağmurlarının Etkileri
Asit yağmurları, tüm çevreye zarar vermektedir ancak bundan en çok etkilenen ormanlar ve tarım alanlarıdır. Bu yağışlar toprağın yapısındaki magnezyum ve kalsiyum gibi bitki gelişiminde önemli olan elementleri yıkayarak derinlere taşınmasına sebep olur. Bunun sonucunda ağaçlar ve diğer bitkiler topraktan yeteri kadar faydalanamaz ve kurur.
Asit Yağmurlarının Etkileri Genel Olarak Şunlardır;
  • Göllere ve akarsulara düşen asit yağmurları, sudaki asit dengesini bozar ve balıkları etkiler. Balıkların bu durumdan etkilenmesi besin zinciri yoluyla bizleri de etkilemektedir.
  • Havada bulunan sülfat solunum yoluyla alınmakta ve bronşit, astım, kanser gibi çeşitli hastalıklara neden olmaktadır.
  • Topraktaki alüminyumun çözülmesine neden olur ve ağaç köklerinin besinlerden faydalanmasını engeller.
  • Mermer, kumtaşı veya kireçten yapılan ve içerisinde kalsiyum karbonat bulunduran tarihi eserlere zarar vermektedir.
Asit Yağmurlarının Etkisini En Aza İndirmek İçin Alınabilecek önlemler;
  • Enerji üretiminde kullanılan termik santrallerin yerine, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. (Güneş Enerjisi, Jeotermal Enerji, Rüzgar Enerjisi vs.)
  • Orman yangınları engellenmeli, yeşil alanlar yaygınlaştırılmadır.
  • Şehir içi ulaşımlarda özel araçların yerine toplu taşıma araçları kullanılmalıdır.
  • Havayı olduğundan fazla kirleten kaçak kömür kullanımının önüne geçilmelidir.
  • Endüstriyel tesislerinin bacalarına filtre takılmalıdır.
  • Araçların bakımı zamanında yapılmalıdır.